Kol10 FoRuM
Sitemize Hoşgeldiniz!!!
Lütfen Üye Olunuz!!!
by Ayaz ve EmrE-X
Kol10 FoRuM
Sitemize Hoşgeldiniz!!!
Lütfen Üye Olunuz!!!
by Ayaz ve EmrE-X
Kol10 FoRuM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Strese Mahkûm muyuz?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
By Emrex
Administratör
Administratör
By Emrex


Erkek
Mesaj Sayısı : 498
Yaş : 31
İş/Hobiler : Site
Lakap : Emre-X
Takımım : Strese Mahkûm muyuz? Fenerb10
Ruh Halim : Strese Mahkûm muyuz? Images12
--> : Strese Mahkûm muyuz? Girisyapfq6
--> : Strese Mahkûm muyuz? Kayitol
Kayıt tarihi : 15/06/08

Strese Mahkûm muyuz? Empty
MesajKonu: Strese Mahkûm muyuz?   Strese Mahkûm muyuz? Icon_minitimeC.tesi Ekim 25, 2008 2:22 pm

Strese Mahkûm muyuz?
Dr. Hasan AYDINLI


Strese Mahkûm muyuz? Sitres

Gün boyu yoğun bir iş temposu yaşayan Ahmet Bey’in, akşam saatlerinde
yetişmek için acele ettiği önemli bir toplantısı vardı. Toplantı saati
yaklaşmıştı. Ahmet Bey, hazırlığını yapıp yola çıktığında trafiğin
oldukça yoğun olduğunu gördü. Her şey hazırlanmış, salondakiler onun
konuşmasını bekliyordu! Böyle önemli bir toplantıya geç kalırsa ne
olacaktı? Davetlilere karşı mahcup düşmeyecek miydi? Bunları düşünürken
yol bir türlü açılmıyor, trafik ilerlemiyordu. Dakikalar geçmesine
rağmen, durumda bir değişiklik yoktu. Bu sırada midesinin şiddetli
şekilde ağrımaya başladığını fark eden Ahmet Bey, yolculuğun ilerleyen
zamanlarında sırtının ter içinde kaldığını, el ve ayaklarının kıpır
kıpır olduğunu, ensesinden kafasına doğru bir ağrının yayıldığını
hissetti. Ahmet Bey’i, fizyolojisini bozacak kadar tesiri altına alan
şey neydi?

‘Gerginlik, huzursuzluk, endişe, baskı, tehlike’ gibi mânâları hâvî
stres, kişinin içinde bulunduğu menfî ruh hâlini yansıtan bir tâbirdir.
Stres ile kaygı genellikle bir arada bulunur. Herhangi bir konuda
tedirginlik ve endişe hissetmek, stresi artırır. Hissedilen baskı
artmaya başladığında, akut ve kronik dönemde bazı belirtiler ortaya
çıkar. Kişi baskı altına girdiğini hemen fark etmeyebilir.

Ahmet Bey misâlinde, her şey yolunda giderken âniden sıra dışı,
tehlikeli bir durum ortaya çıkmıştır. Gün içinde yaşanan yoğun iş
temposunun getirdiği strese, ‘toplantıya geç kalma’, ‘işlerin
aksaması’, ‘insanlara karşı mahcup olma’, ‘başarısız olma’ endişeleri
de eklenince tehlikeli bir durum gelişmiştir. Kronik baskı ve bunun
üzerine binen akut stres, ciddi problemlere de yol açabilir. Ahmet
Bey’in başlangıçta yoğunluk sebebiyle ortaya çıktığını düşündüğü bu
hâdise, ‘toplantıyı kaçırma’ düşüncesiyle birleşince büyümüştür. Beynin
vazifeli olduğu tehlike sinyalinin başlatılması, vücudun sempatik
sisteminin harekete geçirilmesini sağlar. Kan şekeri artırılarak,
korunma veya kaçma cevabı üretilir.

Sempatik uyarılma ve faaliyet sırasında kana, kalb atışlarının ve kan
dolaşımının artırılmasında vazifeli adrenalin, noradrenalin, glukagon
gibi hormonların salınması emredilir. Bunu mide salgısının artırılması,
terleme, nefes alıp vermede hızlanma ve hareket sisteminin uyarılması
takip gelir. Kadîr-i Zü’l-Celâl’in mükemmel bir şekilde yarattığı bu
sistem sayesinde, vücut gereken cevabı vermeye teknik olarak hazırdır.
Ancak bu tehlike hissi uzadığında kaslar güçsüzleşir, kasılmaya başlar;
baş ağrısı, yorgunluk, irkilme, tedirginlik, huzursuzluk ve gerilim
artarak devam eder.

Sürekli ‘tehlike içinde olma hissi’, vücudu gerilime iterek bazı
organlara zarar verir. Stres altındaki kişilerde bilhassa baş ağrısı,
kas gerginliği, çabuk yorulma, bitkinlik ve hâlsizlik gibi emarelerin
yanısıra bağışıklık sistemi ile kalb-damar hastalıkları da ortaya
çıkabilir. Stresin azaltılması, bu yüzden mide asidinin aşırı
salgılanmasına bağlı ülserlerin tedavisinde mühimdir. Ayrıca sindirim
sistemi problemleri, mantar gibi değişik enfeksiyon hastalıkları da
vücudun baskı altında kalmasıyla artış gösterir. Kişinin tehlikeden
korunması için bazı organları fazla çalıştırılırken, rahatlık döneminde
gerekli olan bazı sistemleri de dinlenmeye alınır.

Aşırı tahammülsüzlük, çabuk sinirlenme, âni tepkiler verme, öfke
kontrolünde güçlük, aşırı uyuma veya uyku bozuklukları, bunalma hissi,
ölüm korkusu gibi psikolojik durumların yanısıra, çarpıntı, ellerin
sürekli terlemesi, baş dönmesi, baş ve mide ağrısı, gaz şikâyetleri,
hazımsızlık, nefes alıp vermede sıkıntı, göz kararması, hipertansiyon,
iştahsızlık veya aşırı iştah, bulantı, kusma gibi fizikî emareler de
aşırı endişe ve stresin neticeleridir. Ayrıca âni kalb krizleri,
gerilim ve huzursuzluğun sebep olduğu hipertansiyon ve felçler, âni
bayılmalar aşırı stres ve endişe neticesi karşılaşılabilecek önemli
problemlerdendir.

‘Keskin sirke küpüne zarar’ atasözünü burada hatırlamakta fayda var.
Gerilim, endişe, tedirginlik ve stres gibi hoş olmayan durumların uzun
süre devam etmesi mutsuzluk, karamsarlık, her şeyin tehlikeli ve kötü
olduğu hissinin kişide kalıcı hâle gelmesine sebep olabilir. Uzun
gerilim dönemlerinin sebep olduğu uzun mutsuzluk dönemleri beraberinde
kaygı problemini getirir. Vücudun genel sistemlerine tesir eden
problemlerin ortaya çıktığı kaygı ve mutsuzlukta, immün sistemde,
dolaşım, sinir, sindirim ve üreme sistemlerinde bazı fonksiyonel
problemler görülebilir.

Kaygı ve mutsuzluğun zihne tesirleri
İnsan psikolojisine menfî tesir eden tedirginlik, kaygı ve üzüntü gibi
durumlar detaylı şekilde incelenmektedir. Depresyondaki kişiler buna
misâl verilebilir. Depresyon, kişide yoğun üzüntüye sebep olan bir
hastalıktır. Depresyondaki kişiler sık sık unutkanlıktan yakınırlar.
Bunun sebebi, zihnin hatırlama ve kavrama fonksiyonlarının bu dönemde
yavaşlamasıdır. Kişi her gün bir defada okuyup anladığı köşe yazısını
depresyona girdikten sonra ancak birkaç defa okumakla anlayabilir.
Ayrıca yemeği ocakta, eşyalarını gittiği yerlerde unutma, her zaman
hatırladığı telefon numaralarını hatırlayamama depresyondaki kişilerde
sık görülen durumlardır. Bu kişilere, hatırlamak, öğrenmek, dikkatini
toplamak, bir şeyler söylemek, konuşmak çok zor ve yorucu gelir.

Aynı şekilde kaygı da, kişinin hatırlama ve yorumlama sürecine menfî
yönde tesir eder. Bu duruma, panik ve aşırı kaygı hâlindeki birinin
söyleyeceği her şeyi unutması, tahtaya kalkan aşırı heyecanlı bir
talebenin bildiği şeyleri dahi söyleyememesi misâl verilebilir.
Yukarıdaki hikâyecikte belirli bir süreç içinde yaşadıkları anlatılan
Ahmet Bey’in, toplantıya yetişse bile, bu kadar stres altında iken
verimli bir toplantı yapması hayli zordur. Zihnî faaliyetler; anlama,
konsantrasyon, kaydetme (hafızaya alma), kaydedilen bilgiyi çağırma
(hatırlama) ve kullanma, yeni ve eski bilgileri bir araya getirip
netice çıkarma, plânlama, organize olma şeklinde sıralanabilir. Beyin
hücreleri (neuron) arasında irtibat ve haberleşme için yerleştirilmiş
onlarca sinir iletim molekülü (neurotransmitter) vardır. Dopamin,
serotonin ve noradrenalin bunlara misâl verilebilir. Bugünkü bilgilere
göre bunlar, Allah’ın beynin işleyişine vesile olmaya yönelik
vazifelendirdiği harika moleküllerdir. Akılsız ve şuursuz moleküllerin
böyle önemli vazifeleri kendi kendilerine yapmalarının mümkün
olmadığını biliyoruz. Maalesef pozitivist anlayışa sahip bazı uzmanlar,
üzüntü ve kaygı durumlarında bu sinir ileticilerinin miktar ve
dağılımının değiştiğini görünce, kişinin zihnî faaliyetlerinin
bozulmasını tamamen bu moleküllere bağlamaktadır. Hâlbuki bu maddelerin
eksikliği veya fazlalığı gibi hususları sadece organik sebeplere
bağlamak yerine, kalbî, ruhî, nefsî ve diğer birçok mânevî lâtifeyle
birlikte değerlendirmek insanı anlama açısından daha faydalı olacak ve
rahatsızlıkların tedavisine yönelik müspet neticeler verecektir. Son
zamanlarda dikkatler leptin adı verilen maddeye çevrilmiş, stres
durumunda yağ hücrelerinden daha fazla salınan bu maddenin iştaha tesir
ettiği görülmüştür. Tıbbî bilgiler arttıkça, insanın bütün hücrelerinde
muazzam bir yaratılış mu’cizesinin her an tecelli ettiği görülmektedir.
Mikro seviyedeki bu şuursuz varlıkların kendi başlarına, bir Hakîm-i
Ezelî olmadan hareket etmeleri düşünülemez.

İmtihanlarda stres yaşayan kişilerde değişik fizikî ve ruhî şikâyetler,
kaygı belirtileri olabilmektedir. Bilhassa mâneviyata açık kişilerde
telkin, konuşma, teselli ve tevekkülle stresin azaltılması, endişe ve
sıkıntıların giderilmesi mümkündür. Öğrenme ve eğitim sürecinde aşırı
kaygı ve stres taşıyan faaliyetlerin beyne menfî tesiri vardır. Şiddet
ihtiva eden oyunlar ve gerilime yol açan tv programları beynin
öğrenmeye hazır hâle gelmesini engeller. Şiddet sahneleri ile dolu bir
oyun oynadıktan veya program seyrettikten sonra müdafaa ve mücadele
konumuna girmiş olan sinir sisteminin, öğrenmenin olacağı daha rahat
bir vaziyete geçmesi uzun zaman alır. Bu sebepten ders çalışmadan hemen
önce ve sonra bu tür faaliyetlerin kısıtlanması gerekir. Kaygı ve baskı
altındaki öğrenme ortamları, ders çalışma süreçleri, uzun dönemde
başarıya menfî tesir eder. Bu tür durumlarda, problem kendini
göstermeden tedbir almaya çalışmak gerekir.

Bu tür hislerin Rabb’imiz tarafından insanlara verilmesinin bir
hikmetinin olduğu düşünüldüğünde, hafif seviyedeki gerilimin insanı
çalışmaya sevk edici, vazife ve mesuliyetlerin yerine getirilmesinde
teşvik edici olduğu söylenebilir. Kişinin vicdanın sesini dinlemesinde,
haram ve helâle dikkat etmesinde, ahlâkî kaidelere uymasında,
hassasiyetinden ve vazife şuurundan doğan belli bir miktar gerilim
önemlidir. Ancak stresin genellikle menfî mânâlar taşıdığı
düşünüldüğünde, bunun bir stres olmadığı, vicdanî muhasebe neticesi
ortaya çıkan bir hassasiyet olduğu ortadadır.

İbadetlerin hikmetlerinden biri
Kılınan namazların, alınan abdestlerin, insanın mânevî yanına dönük
desteğin, sıkıntıyı paylaşmanın, istişarenin, tevekkül ve hizmet
düşüncesi ile yapılan işlerin, dünya işlerine aşırı ehemmiyet
vermemenin, stresten korunmada büyük faydaları vardır. Fânîliği ve
âcizliği kabullenerek hayata bakış açısını kulluk şuuruyla
şekillendirmek, stres ve kaygıdan uzak kalmada rahatlatıcı tesirler
sağlar. Dua ve inancın kişinin mânevî dünyasına getirdiği huzur, fizikî
yapısına da müspet tesir eder.

Fıtrata zıt yönlendirmeler ve aşırı şekilde telkin edilen ferdiyetçik
günümüz insanının stresini artırmaktadır. Hayatın bir imtihan olduğu
hakikatinden hareketle dünyada karşılaşılan bazı zorlukları kader
veçhesinden değerlendirmek faydalıdır. Yalnızlıktan mümkün olduğunca
uzak durarak insanlarla diyalog hâlinde bulunmak, kişiyi hayli
rahatlatacaktır. Ancak bazı insanlar yapı olarak stres ve kaygıya
müsaittir. Rekabetçi, aceleci, sabırsız ve öfkeli kişiler,
mükemmeliyetçi mizaca sahip olanlar, kaygı bozukluğu ve psikolojik
travma yaşayanlar buna misâl verilebilir. Bu kişilerin biyolojik
yapılarından mütevellit sıkıntılarını psikolojik olarak tedavi
ettirirken, mânevî dinamiklerinin takviye edilmesi mühimdir.

Günümüz insanının ciddi problemlerinden biri hâline gelen kaygı ve
stresin içtimaî yönü de bulunmaktadır. Gerek basın ve yayın yoluyla
gerekse sosyo-ekonomik problemler sebebiyle devamlı kaygı ve stresin
pompalandığı bir içtimaî yapıda, kişilerin psikolojik durumu daha kolay
bozulur ve toplumun dinamiklerini temelinden sarsan bir süreç yaşanır.
Günümüzde yaşanan bu tür içtimaî problemleri sebep ve neticeleriyle
değerlendirdiğimizde, insanlığın mânevî dinamiklere olan ihtiyacını bir
kez daha net şekilde görmekteyiz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://meydan.forumm.biz/Meydan-Forum-h1.htm
 
Strese Mahkûm muyuz?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kol10 FoRuM :: Ödevler,Tezler,Konu Anlatımları :: Felsefe,Sosyoloji ve Teknoloji-
Buraya geçin: