Kol10 FoRuM
Sitemize Hoşgeldiniz!!!
Lütfen Üye Olunuz!!!
by Ayaz ve EmrE-X
Kol10 FoRuM
Sitemize Hoşgeldiniz!!!
Lütfen Üye Olunuz!!!
by Ayaz ve EmrE-X
Kol10 FoRuM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 DNA YAPISI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
By Emrex
Administratör
Administratör
By Emrex


Erkek
Mesaj Sayısı : 498
Yaş : 31
İş/Hobiler : Site
Lakap : Emre-X
Takımım : DNA YAPISI Fenerb10
Ruh Halim : DNA YAPISI Images12
--> : DNA YAPISI Girisyapfq6
--> : DNA YAPISI Kayitol
Kayıt tarihi : 15/06/08

DNA YAPISI Empty
MesajKonu: DNA YAPISI   DNA YAPISI Icon_minitimeC.tesi Ekim 25, 2008 2:43 pm

DNA’NIN FİZİKSEL YAPISI

DNA’nın monomerik bileşenleri A, T, C, G bazlarını içeren dört tane
deoksiribonükleotiddir. Bu 4 ana bazın dışında bazı DNA’larda
değişikliğe uğramış birkaç farklı baz da bulunabilir. Bunlar;
metillenmiş bazlar, sülfür içeren bazlar ve anormal bir baz – şeker
bağı oluşturan bazlardır. Bunlar DNA’da kimyasal değişikliğe neden
olabilir. DNA’da metil grubunun eklenmesi en yoğun şekilde sitozinlerde
meydana gelir. Sitozinin 5´ numaralı karbonuna bir metil grubunun
bağlanmasıyla 5 – metilsitozin meydana gelir. 5 – metilsitozin
özellikle buğday tohumu DNA’sında bol miktarda bulunur (tablo – 1).
Bununla birlikte T2, T4 ve T6 fajlarında 5 – hidroksi – metilsitozin
tamamen sitozinin yerini almış durumdadır. Ayrıca ilginç bir örnekte
PBS 1 bakteriyofajında görülür. Bilindiği gibi urasil bazı sadece RNA
molekülünde bulunur. Fakat bu bakteriyofajda timin bazlarının yerini
urasil bazları almıştır.
Adenin ve guanin bazları çift halkalı yapıdadır. Bu iki baza pürin
bazları denir. Sitozin ve timin bazları ise tek halkalı yapıdadır.
Bunlara ise pirimidin bazları denir. Dolayısıyla adenin ve guanin
bazlarının moleküler ağırlıkları (A=135.13 dalton, G=151.13 dalton),
sitozin ve timin bazlarının moleküler ağırlıklarından (C=111.10 dalton,
T=126.12) daha fazladır. Eğer bir DNA molekülünde iki iplikçikten
hangisi A ve G ce zengin ise bu zincire ağır zincir diğerine ise hafif
zincir denir.
Gerek pürin gerekse pirimidin bazları birkaç tane çift bağ içerirler.
Çift bağlar her zaman tek bağlara göre daha kararsız olduklarından,
çifte bağ taşıyan moleküller, H atomlarının belli bir serbestliğe sahip
olabilmesi için, farklı kimyasal biçimlerde bulunabilme özelliğine
yeteneğine sahiptir. Bir H atomu bir N halkasından veya O atomundan bir
diğerine hareket edebilir. Örneğin bir amino (NH2) grubundan ayrılarak
bir imino (NH) grubu oluşumuna yol açabilir. Böyle kimyasal
dalgalanmalara tautomerik değişim ve bu şekilde meydana gelen farklı
moleküler yapılara da tautomer adı verilir. Fizyolojik koşullarda,
pürin ve pirimidin halkalarına N atomları genellikle amino (NH2)
biçiminde, guanin ve timinin C atomlarına bağlı O atomlarda genellikle
keto (CO) biçimindedir. Bazların genelde belli taumerik biçimlerde
bulunması genetik materyalin kararlılığı açısından önemlidir.

Bazların Molar Oranları:
Bazların molar oranları hidroliziz ve kromatografi yöntemleri ile
belirlenebilir. Farklı türler arasında baz oranları büyük değişiklikler
göstermesine rağmen, aynı türün farklı organ ve dokuları arasında
benzer oranlara rastlanmaktadır (tablo – 1).

DNA kaynağı A G C T 5-metil - C
Boğa timusu 28.2 21.5 21.2 27.8 1.3
Boğa dalağı 27.9 22.7 20.8 27.3 1.3
Boğa spermi 28.7 22.2 20.7 27.2 1.3
Sıçan kemik iliği 28.6 21.4 20.4 28.4 1.1
Buğday tohumu 27.3 22.7 16.8 27.1 6.0
Maya 31.3 18.7 17.1 32.9 -
E. coli 26.0 24.9 25.2 23.9 -
M. tuberculosis 15.1 34.9 35.4 14.6 -
ØX 174 24.3 24.5 18.2 32.3 -

Tablo 1 : Çeşitli kaynaklardan elde edilen DNA’lardaki baz oranları.

Bir DNA molekülünde pürinlerin toplamı pirimidinlerin toplamına eşit
olduğu gibi amino bazların toplamı da (A ve C) keto (okso) bazların (G
ve T) toplamına eşittir. A ve T eşit molar miktarda bulunur.
Dolayısıyla G ve C de eşit molar miktarda bulunur. Bu eşitlikler DNA
heliksinin formasyonu hakkında en önemli verilerdendir ve bu
Chargaff’ın kuralı olarak ifade edilir. Bu kanunu A + G / T +C = 1
şeklinde de ifade edilir. Bununla birlikte G + C / A + T 1’e eşit
değildir. Bu oran çeşitli türlerde ölçülmüş ve değerlerin 0.45 ile 2.80
arasında değiştiği gösterilmiştir. Örneğin birçok bakteriyofajda bu
oran 0.5 dir. Yüksek bitkilerde ve hayvanlarda bu oranın değişim
sınırları daha dardır ve genel olarak 0.55 – 0.93 arasında bulunur.
Chargaff kuralının iki önemli istisnası vardır. Birincisi buğday tohumu
DNA’sında G ve C eşit miktarda değildir. Çünkü buğday tohumunda bol
miktarda bulunan 5 – metilsitozin birçok sitozinin yerini alır. İkinci
istisna ØX 174 DNA’sındadır. Burada ne A T’ye ne de G C’ye eşittir.
Çünkü ØX 174 DNA’sı tek iplikçiklidir.
DNA baz miktarları açısından iki gruba ayrılır. Bunlardan biri AT’ce
zengin olanlar ve diğeri ise – ki bu daha az rastlanan tipidir – GC’ce
zengin olanlardır.

DNA’nın Primer Yapısı:
Bir baz ile deoksiribozun bağlanması ile oluşan kısma nükleozid denir.
Baz ve pentoz molekülü glikozidik bağ ile birbirine bağlanır.
Glikozidik bağ şekerin 1´ karbon atomuyla pürinin 9. pozisyonundaki
(N9), pirimidinin ise 1. pozisyonundaki (N1) azot atomu arasında
meydana gelir. Bu yapıya fosfat (PO4) grubunun katılmasıyla oluşan
molekül nükleotid adını alır. Başka bir ifade ile bu nükleozid
monofosfattır. Fosfat grubunun bağlanması pentozun 5´ karbonunun
esterleşmesiyle meydana gelir. DNA’nın yapıtaşları için kullanılan
terminoloji aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Baz Nükleozid Nükleotid Nükleik asit
Adenin (A) Deoksiadenozin Deoksiadenilat (dAMP) DNA
Guanin (G) Deoksiguanozin Deoksiguanilat (dGMP) DNA
Sitozin (C) Deoksisitidin Deoksisitidilat (dCMP) DNA
Timin (T) Timidin Timidilat (dTMP) DNA

Tablo 2 : Nükleik asit terminolojisi.

Bir DNA molekülünün tek iplikçiğinin oluşması deoksiribonükleotidlerin
polimerizasyonu ile meydana gelir. RNA’da olduğu gibi DNA’da da
nükleotidler arası bağlar fosfodiester bağlarıdır.
Bilindiği gibi deoksiribozda 5 karbon atomu vardır. Bu karbon
atomlarının birincisine baz bağlanır. Üçüncü ve beşinci karbon atomları
hidroksil grupları taşır. Bu hidroksil grupları sayesinde fosfat grubu
bu karbon atomlarına bağlanır. Polimerizasyon reaksiyonunda kullanılan
asıl yapıtaşları nükleozidtrifosfattır (NTP). Dört farklı bazdan dolayı
4 tip NTP (ATP, GTP, CTP, TTP) vardır. Şekil 4’de bir nükleotidin üç
farklı yapısı (dAMP, dADP ve dATP) örnek olarak gösterilmiştir.






Adından da anlaşılacağı gibi NTP’ler üç fosfat grubu taşır. Bu
fosfatlar içten dışa doğru α, β, γ olarak adlandırılır. Bu üç fosfat
grubu deoksiribozun beşinci karbon atomuna bağlıdır. Bir NTP molekülü
diğer bir NTP molekülü ile α pozisyonundaki fosfat grubu ile
fosfodiester bağı kurar. Bu bağlanmada bir önceki nükleotidin 3´ ucu
görev alır. Böylece zincir 5´ 3´ yönünde ilerler. Kovalent ester
bağları olarak da bilinen bu bağlar son derece kuvvetlidir. Şeker
fosfat omurgası 5´ – 3´ bağları ile oluştuğundan, bir polinükleotid
zincirinin bir ucunda daima serbest 5´ – PO4 grubu taşıyan bir
nükleotid diğer ucunda daima serbest 3´ – OH grubu taşıyan bir
nükleotid bulunur. Bu nedenle polinükleotid zincirlerde bir polarite
vardır. Birbirine zıt uçlar 5´ ve 3´ uçları olarak adlandırılır. İkinci
ve dördüncü pozisyondaki karbon atomları hidroksil grubu taşımazlar ve
herhangi bir molekül bağlamazlar. İkinci karbon pozisyonunda bir
hidroksil grubunun varlığı siklik fosfat formasyonunu imkansız hale
getirir.







Şekil 5 : DNA’nın primer yapısı (polinükleotid zincir).



Omurgadaki PO4 grubunun varlığı polinükleotid zincirlerin asit
özellikte olmalarına yol açar ve nükleik asit terimi de bu özellikten
kaynaklanır. Bununla beraber, fizyolojik koşullarda nükleik asitler
genellikle tuz halinde ve nötr durumda bulunurlar.
DNA polinükleotid zincirleri kimyasal veya enzimatik yolla hidrolitik
olarak nükleotidlerine parçalandığında, kırılma fosfodiester bağlarının
her iki tarafında da meydana gelebilir. Buna göre serbest kalan
nükleotidler fosfat gruplarını pentozun 5´ ve 3´ pozisyonuna bağlı
olarak taşırlar. Buna göre nükleik asit yapısından ayrılan nükleotidler
nükleozid – 3´ – monofosfat veya nükleozid – 5´ – monofosfat
olabilirler.

DNA’nın Sekonder ve Çift Sarmal Yapısı:
1953’de Watson ve Crick, DNA’nın bilinen çift sarmal (double helix)
modelini kurdular. Watson – Crick modeli, X – ışını ile çalışan
kristallografların, organik kimyacıların ve biyologların düşünce ve
çalışmalarına dayanır. Bunlardan biri, Wilkins ve Franklin tarafından,
izole edilmiş DNA fibrillerinin X ışınlarını kırma özelliklerinin
açıklanmasıdır. Elde edilen X ışını fotoğrafları, DNA’nın
zincirlerindeki bazların diziliş sırasına bağlı olmaksızın, çok düzenli
biçimde dönümler yapan bir molekül olduğunu göstermektedir. Aynı
zamanda, böyle bir molekül yapısının birden fazla polinükleotid
zincirin birbiri etrafında dönümler yapmasıyla meydana gelebileceğine
işaret etmekte ve molekülde tekrarlanmalar yapan kısımlar arasındaki
uzaklıklar hakkında bilgi sağlamaktadır.

Watson – Crick probleme, “DNA yapısı, onun biyolojik görevi ile
ilişkili olmalıdır” düşüncesiyle yaklaşmışlardır. Bu ilişki teorinin
anahtarı durumundadır. Hücrenin makromoleküllerinin yapısının biyolojik
görevle ilişkili olması, Watson – Crick teorisiyle önemli şekilde
vurgulanır ve bu düşünce moleküler biyolojinin temelini oluşturur.
Watson ve Crick’in sunduğu modele göre DNA çift zicirli yapıdadır. Bu
çift zincir iki tek zincirin bazları arasında hidrojen bağları
oluşmasıyla meydana gelir. Bu iki polinükleotid zincir ortak bir eksen
boyunca sağa dönümlü bir heliks oluşturur.
İki polinükleotid zincir birbirine H bağlarıyla tutunur. Bu bağlar,
dönümler yapan DNA molekülünün stabilitesinin korunmasında büyük ölçüde
yardımcı olurlar. Baz çiftleri çift sarmalın termodinamik stabilitesine
iki yolla katılır. Bunlardan biri, bazlar arasında H bağı oluşurken
enerji açığa çıkmasıdır. Diğeri ise, sarmal boyunca üst üste dizilmiş
baz çiftlerinin elektron sistemleri arasındaki etkileşimler sonucu
oluşan hidrofobik baz dizilişlerinden enerji açığa çıkmasıdır. Bu
etkileşimler sarmal yapıyı negatif yüklü fosfat grupları arasındaki
itici elektrostatik kuvvetler karşısında dengeler.
Guanin ile sitozin arasında üçlü H bağı oluşurken, adenin ile timin
arasında ikili H bağı oluşur (şekil 7). Bu bağların bazların hangi
atomları arasında oluştuğu tablo 3’de gösterilmiştir. G ile C arasında
üçlü, A ile T arasında ise ikili H bağı oluşmasının sebebi bu bazların
moleküler yapısından kaynaklanmaktadır. H bağı sayısındaki bu fark
olası yanlış baz eşleşmelerinin yapılmasına engel olmaktadır.


H bağı oluşan atomlar Aradaki uzaklık (Å)
T – A N3 – H..............N1
O4..............H – N6 2.835
2.940
C – G O2..............H – N2
N3..............H – N1
N4 – H.............O6 2.86
2.95
2.91


Tablo 3 : H bağlarının oluştuğu atomlar ve aradaki uzaklık


Bazlar arasında H bağları oluşumunun özgüllüğü, iki polinükleotid
zincirdeki fosfodiester bağlarının birbirine göre ters yönde olmasına
yol açar. Bu nedenle iki polinükleotid zincir birbirine ters yönde
paraleldir. Yani iki zincir kimyasal yapı bakımından birbirine zıt
durumdadır (şekil Cool.

İki polinükleotid zinciri birbirine bağlayan H bağları daima bir
pirimidin bazı ile bir pürin bazı arasında meydana gelir. Baz eşleşmesi
adı verilen bu bağların özgül bir biçimde meydana gelmesi pürin ve
pirimidin bazlarının yapılarındaki bazı farklardan meydana gelir.
Bunlardan birisi sterik kısıtlama denilen olaydır. Yapılarından da
anlaşılacağı gibi pürin ve pirimidin bazlarının uzayda kapladıkları yer
farklıdır. Pirimidin bazları (C ve T) pürin bazlarından (A ve G) daha
küçüktür. Buna karşılık iki polinükleotid zincirin şeker – fosfat
omurgasının oluşturduğu sarmal yapıda eşleşme yapan baz çiftlerine
bağlanan glikozidik bağlar arasındaki uzaklık DNA molekülünün her
yerinde 10.85 Å dür. Bu mesafenin dolayısıyla da DNA’nın stabilitesinin
korunması için daima bir pürin ile bir pirimidin bazının eşleşmesi
gerekmektedir.
İkinci bir sebep ise H bağları oluşumu gereksiniminin kısıtlaması.
Pürin ve pirimidin bazlarındaki H atomları iyice belirlenmiş
pozisyonlarda bulunurlar. Bazlar arasında sıkı bir etkileşim sağlamak
için, H bağlarının yönelimleri ve uzaklıkları ancak adenin ile timin ve
guanin ile sitozin arasında olmaktadır. Buna göre, pürin ve
pirimidinler arsındaki baz eşleşmesi; daha da özgül olarak sadece
adeninle timin ve guaninle sitozin arasında meydana gelir. Bir DNA
molekülünün açık yapısı şekil 9 da gösterilmiştir.

Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı bir DNA sarmalının çapı yaklaşık
2 nm (20 Å) olarak sabit kalmıştır. DNA molekülü sağa doğru dönümler
yaparken dönümler sırasında zincirlerdeki bazları şeker halkalarına
bağlayan glikozidik bağlar tam olarak karşı karşıya gelmezler. Bunun
sonucu olarak, çift sarmalın şeker fosfat omurgaları eksen boyunca eşit
aralıklı yer kaplamazlar ve omurgalar arasında oluşan olukların
boyutları eşit değildir. Daha derin olana büyük oluk, diğerine ise
küçük oluk denir (şekil 10).
Nükleotidlerin bazları molekülün omurgasının iç kısmında bulunur.
Bazların konumları sarmalın eksenine dik durumdadır. Birbirine komşu
baz çiftlerinin dönümleri arasındaki uzaklık 3.4 Å dür. Ayrıca her baz
çifti komşusuna göre 36º’lik açı yapacak şekilde yerleşmiştir. Buna
göre, yaklaşık 10 baz çifti 360º’lik tam bir dönümü tamamlayacağından,
her dönümün boyu 34 Å dür (şekil 10).

DNA çift sarmalının genetik açıdan en önemli özelliklerinden birinin
ortaya çıkmasını da baz eşleşmelerindeki özgüllük sağlar. Bu özellik
DNA molekülündeki iki polinükleotid zincirin birbirinin tamamlayıcısı
olmasıdır. Bu kavram bazlar arasındaki eşleşmenin daima A – T ve G – C
arasında olmasından kaynaklanır. A ile T’nin ve G ile C’nin birbirini
tamamlaması özelliğine göre, bu özgül bazları karşılıklı olarak taşıyan
iki zincirin birbirinin tamamlayıcısı olduğu kabul edilir. Buna göre,
bir zincirdeki baz dizisi diğerindeki diziyi belirler.
Tamamlayıcılık özelliği, genetik materyalin işlevlerini doğru biçimde
nasıl yapabildiğinin açıklaması açısından DNA’nın en önemli temel
özelliklerinden biridir.
Çift sarmalın dışta bulunan şeker – fosfat omurgası yüksek derecede
negatif yüklüdür. İn - vitro çözeltilerde bu yükler metal iyonlarıyla
(örneğin Na ile) nötr duruma getirilir. Fizyolojik koşullarda ise nötr
hale getirilme pozitif iyonlarla (katyonlar veya bazik proteinlerle)
yapılan etkileşimler sonucu sağlanmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://meydan.forumm.biz/Meydan-Forum-h1.htm
By Emrex
Administratör
Administratör
By Emrex


Erkek
Mesaj Sayısı : 498
Yaş : 31
İş/Hobiler : Site
Lakap : Emre-X
Takımım : DNA YAPISI Fenerb10
Ruh Halim : DNA YAPISI Images12
--> : DNA YAPISI Girisyapfq6
--> : DNA YAPISI Kayitol
Kayıt tarihi : 15/06/08

DNA YAPISI Empty
MesajKonu: Geri: DNA YAPISI   DNA YAPISI Icon_minitimeC.tesi Ekim 25, 2008 2:45 pm

DNA Yapısının Biyolojik Anlamı:
Hücrenin kalıtım materyalinin iki ayrı görevi olmalıdır. Birincisi, bu
materyal kendi kendine çoğalabilmeli; ikincisi, herhangi bir hücrenin
yapısı veya görevinde gereken işleri başarabilmelidir.
DNA ipliklerinin birbirini tamamlayıcı olması ve tamamlayıcı bazlar
arasında çok özel bağların bulunması aradaki hidrojen bağlarının
kendiliğinden meydana gelmesi, DNA’nın yalnız başına kendine benzer
yeni bir molekülün oluşmasını sağlar. DNA molekülünün bir yarısı, yeni
oluşan molekül için bir kalıp gibi rol oynar. Hidrojen bağlarının
meydana gelişi, bir enzimle katalize edilmeksizin, kendi kendine olan
bir olaydır. Özel tamamlayıcı bazların seçimi, bu yüzden katalize
edilmeye gereksinim göstermez. Fakat nükleotidlerin fosfodiester
bağlarla bağlanması bir kovalent reaksiyondur ve enzimatik katalizle
gerçekleşir.
DNA’nın ikinci biyolojik görevi, protein sentezinde kullanılmak üzere
gerekli bilgiyi sağlamaktadır. Bu bilgi naklinden DNA yapısındaki
bazlar sorumludur.

DNA’nın Moleküler Ağırlığı:
Bir DNA molekülünün ağırlığı içerdiği baz çift sayısıyla doğru
orantılıdır. Nükleik asitler uzun ve dallanmamış moleküllerdir.
Çaplarının dar olmasına karşılık boyları çok uzundur. Örneğin 3000 baz
çifti (3kb) taşıyan bir DNA parçasının boyu 1 µm dir. Bilindiği gibi
DNA’nın çapı 2 nm dir.
Organizmaların yapısı karmaşıklaştıkça içerdikleri genetik materyalin
kitlesi genellikle artış gösterir. Bunun temel nedeni, basitten
gelişmiş canlılara doğru gidildikçe gen sayısının artmasıdır. Örneğin,
SV40 virüsünün 5.2 x 103 baz çiftinden ibaret genomunda sadece 5 – 10
gen bulunur. E. coli genomunda ise yaklaşık 4 x 106 baz çifti vardır.
Eğer E. coli’de bir genin ortalama 1000 baz çifti içerdiğini var
sayarsak, bu bakteride yaklaşık 4000 gen bulunması gerekir.
DNA moleküllerinin moleküler ağırlıklarını klasik kimyasal metodlarla
tam olarak belirlemek oldukça güçtür. DNA moleküllerinin ağırlıklarının
ölçülmesinde en çok kullanılan yöntemler şunlardır;

• viskozitenin ölçümü,
• sedimantasyon oranı,
• elektron mikroskobu ile,
• otoradyografi,

Genelde bu metodların iki veya daha fazlasının bir kombinasyonu kullanılabilir.
DNA moleküllerinin ağırlıkları 106 ile 109 dalton (1 dalton= 1.66 x
10-24 g dır.) değişir. Zaman zaman ağırlıklar 109 da geçebilir.
Değişik türlere ait DNA molekülleri ağırlıkları tablo 4 de verilmiştir.



Kaynak M. A. Uzunluk Nükleotid çifti sayısı
E. coli 2.2 x 109 1 mm 3 x 106
H. influenzae 8 x 108 300 µm 12 x 105
Bakteriyofaj T2-T4 1.3 x 108 50 µm 2 x 105
Bakteriyofaj λ 33 x 106 13 µm 0.5 x 105
Bakteriyofaj ØX174 1.6 x 106 0.6 µm -
Polioma virüsü 3 x 106 1.1 µm 4.6 x 103
Fare mitokondrisi 9.5 x 106 5 µm 14 x 103

Tablo 4 : Çeşitli DNA moleküllerine ait veriler.

DNA’nın Farklı Biçimleri:
Watson ve Crick’in buluşlarından sonra son yıllarda, DNA ipliklerinin X
ışını kırılma özelliklerini çalışılmasıyla, DNA’nın hiç değilse 3
yapısal şekilde bulunduğu gösterilmektedir. Watson ve Crick’in yapısal
özelliklerini belirlediği DNA, bu gün B – DNA diye isimlendirilir.
Farklı yapısal şekildeki diğer DNA’lar ise A ve Z DNA’lardır. Bu farklı
organizasyonlar, bazı özel nükleotid sıralarının çift helikse devamlı
bir bükülme verebilmesiyle ortaya çıkar. Böylece her bir DNA şekli, hem
çift heliksin dışından yalnızca bazlarını eşleştirerek ve hem de
bazların iskeletin eksenine göre pozisyonlarındaki ayrıntılarını
belirleyerek ayırt edilir. Bu üç tip DNA dışında da farklı özellikte
DNA’lar vardır fakat bunlar çok az miktarda bulunduklarından burada
incelenmeyecektir.
B – DNA : Hücresel DNA’nın büyük bir kısmı bu gruba dahildir. Şu ana
kadar incelediğimiz DNA’da B – DNA’dır. Kısaca tekrar değinmek
gerekirse çapı yaklaşık 2 nm olan bu DNA biçiminin her dönümünde
yaklaşık 10 baz çifti bulunur. Bazı kaynaklarca bunu 10.5 olabileceği
de belirtilmiştir. Sağa dönümler yapan DNA’da baz çiftlerinin
düzlemleri sarmalın eksenine dikeydir ve sarmal küçük ve büyük oluklara
sahiptir. Düşük iyon yoğunluklu çözeltilerde ve nem derecesi çok yüksek
(%92) fibrillerde DNA B biçiminde bulunur. Canlı hücrelerin fizyolojik
koşullarına uyum gösterecek DNA biçimi de B – DNA’dır.
A – DNA : Sağa dönümlü ve her dönümde 11 baz çifti bulunan DNA
yapısıdır. Baz çiftlerinin düzlemleri eksene göre 20º’lik eğimlidir ve
komşu baz çiftleri arasındaki uzaklık 2.7 Å dür. Bu nedenle A – DNA
molekülleri B yapısındaki benzerlerinden daha kısa ve geniş çaplıdır
(23Å). Küçük oluklarda daha belirgin ve derindir. Sodyum, potasyum veya
sezyum iyonları varlığında ve %75 nem içeren fibrillerde DNA A
biçiminde bulunur, yani B – DNA’nın dehidratasyonuyla meydana gelir.


Hücrede A – DNA biçiminde bölgelerin bulunup bulunmadığı ve eğer
bulunuyorsa işlevi tam olarak bilinmemektedir. Bununla beraber, 2´ OH
grubunun B biçiminin oluşmasını engellemesi nedeniyle, RNA’nın çift
zincirli bölgelerinin A biçiminde olması gerekir.
Z – DNA : Bu biçimin en ayırt edici özelliği dönüm yönünün sola doğru
olmasıdır. Z – DNA dönüm boyu 45.6 Å olan ve dönümlerinde en fazla 12
baz çifti içeren bir yapıya sahiptir; çapı da diğerlerine göre daha
dardır (18Å). Şeker – fosfat omurgası sarmal boyunca zikzak bir hareket
yaptığı için bu yapı Z – DNA olarak adlandırılır. Z – DNA da sadece tek
çeşit oluk bulunur.
Pürin ve pirimidinlerin düzenli olarak birbirini izlediği dizilere
sahip DNA’larda, uygun iyon koşullarında, Z biçimi oldukça kolay elde
edilmektedir. Ayrıca tekrarlanan GC dizilerinin bulunduğu bölgelerde,
özellikle sitozinlerin C5 atomlarına metil grubu eklenmesiyle oluşan 5
– metilsitozinler B – DNA’nın Z – DNA biçimine dönüşmesine yol
açmaktadır. Hatta, metillenme pürin - pirimidin tekrarı olmaksızın da
aynı sonucu yaratmaktadır.
Z biçimi in - vitro bazı olağan dışı koşullarda elde edilmektedir.
Örneğin yüksek tuz yoğunluğu kullanılması nükleotidler arasındaki itme
kuvvetini arttırmakta ve Z – DNA’nın dar çaplı yapısını ayarlamaktadır.
Z – DNA’nın hücre içindeki oranı henüz bilinmemektedir.
Şekil 11 : (a – c) A, B ve Z – DNA’lar (M=büyük oluk, m=küçük oluk).
Bu üç tip DNA molekülüne ait bazı ölçüm değerleri aşağıdaki tabloda verilmiştir.

DNA biçimi Baz çifti sayısı/dönüm Dönüm/baz çifti Baz çiftleri arası uzaklık Sarmal çapı
B 10.4 +34.6º 3.38 Å 20 Å
A 11 +34.7º 2.56 Å 23 Å
Z 12 -30.0º 3.71 Å 18 Å

Tablo 5 : Çeşitli DNA biçimlerine ait bazı veriler (+ = sağa dönüm, - = sola dönüm).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://meydan.forumm.biz/Meydan-Forum-h1.htm
By Emrex
Administratör
Administratör
By Emrex


Erkek
Mesaj Sayısı : 498
Yaş : 31
İş/Hobiler : Site
Lakap : Emre-X
Takımım : DNA YAPISI Fenerb10
Ruh Halim : DNA YAPISI Images12
--> : DNA YAPISI Girisyapfq6
--> : DNA YAPISI Kayitol
Kayıt tarihi : 15/06/08

DNA YAPISI Empty
MesajKonu: Geri: DNA YAPISI   DNA YAPISI Icon_minitimeC.tesi Ekim 25, 2008 2:45 pm

Calladin Kuralları
Chris Calladin 1982’de yaptığı deneysel çalışmalar sonucunda DNA’nın
yapısıyla ilgili çeşitli kurallar bulmuştur.Bu kurallar sonucunda
Calladin bir DNA yapı modeli ortaya atmıştır.Bu model tamamlanamamıştır
çünkü elektrostatik ilişkileri faktörleri ve hidrojen bağlarının
hidrasyonunun faktörleri tam olarak bilinmez.
*B-DNA Sarmal ekseninin düz olmasına gerek yoktur.Ancak 112 Å’un yarıçapı ile kıvrılabilir.
*Kıvrılma açısı p 36 der.’de değişme gösterebilir. Fakat 28 der.’den 43 der. Kadar çeşitlilik gösterebilir.
*Pervane dönüşünün sınırları C-G çifti için +11 der. Ve A-T çifti için +17 der.’dir.
*Baz çiftleri çarpışmaları azaltarak uzun eksenleri boyunca dönerler.
*Şeker kıvrılması C3’-exo’dan O 4’endo ve C2’endo’ya kadar değişiklik gösterir.
*Bazlar bölgesel olarak kayarlar ve bu şekilde üst üste çakışırlar.
D(TCG) içinde ki burada C-2 , G-3 ile stoğu yükseltmek için sarmal
ekseninin arasında hareket eder.
Ave B –DNA’nın polimorfları çift ipliğin yer yer açılmaları ile ve
kristal yapıdaki yan çıkışlar açıklıklar ve nanomerik parçalar halinde
gözlenir.
DNA EĞRİLMESİ (bending)
Ave B tipi birer sarmal arasındaki birleşme sonucu eğri DNA ortaya
çıkar. Sarmal ekseninin içinde 26 der.’lik bir eğrilme ile
oluşur.Birleşmeler her 5 baz’da bir ve karşılıklı oluşur. Bu eğrilme
olayının bir sonucudur ki bu DNA’nın sürekli bir kıvrılmaya sahip
olmasını sağlar. Uyumsuz baz çifti eşleşmeleri 2 şekilde olur.
1-Transition mismatch (geçişle yanlış eşleşme)
2-Transversion mismatch (çaprazlama ile yanlış eşleşme)
A,B ve Z formlarında G-T baz çiftlerinde gözlenir.Tipik
“wobble”çiftleri oluşur. Bu çiftler anti-anti glikozilik bağlara
sahiptir.D(CGCGAATTAGCG)dodeca merin kristalleri bir (anti) G-A (syn)
yanlış eşleşmiş baz çiftine sahiptir. Bu eşleşme 2H bağı ile olur.
Diziye bağımlı değişiklikler,DNA’nın proteinlerce tanınmasını sağlayan
önemli bir faktördür. Buna göre şöyle bir sonuca varılabilir. DNA
yapısal olarak diğer makromoleküllerle ilşki kuracak şekilde evrim
geçirmiştir. Buna göre serbest doğrusal DNA sarmalı biyolojik olarak en
uygun yapıdır.
Kaymış (Slipped) Yapılar: Doğrudan dizilerde oluşurlar ve önemli
düzenleyici bölgelerin üst taraflarında yer alırlar.Tanımlanan yapılar
tek iplikli nükleazların “cleaveage”dokuları ile uyumlu olmakla beraber
iyi bilinmemektedir.
Pürin-pirimidin ekleri: Bunlar düşük sıcaklıklarda büyük girintiler de
, baz çiftleşmesinde uzun aralıklı , dizilere bağımlı tekil baz
kaymaları ile alışılmışın dışında yapılar oluşur.
Anizomorfik DNA: Bu doğrudan tamirle alışılmadık fiziksel ve kimyasal
özellikleri olduğu bilinen viral DNA’nın eklem bölgelerindeki dizilerle
ilgili DNA yapılarına verilen addır. İki birbirini tamamlayıcı iplik
değişik yapılara sahiptir. Bu negatif süpercoillerde ortaya çıkan
kıvrılmaların gerilimi altında görülen, dizi merkezlerinde meydana
gelen ardışık yapısal kırıklara yol açar.
Saç tokası şeklindeki ilmekler(Hairpin loop): Bunlar ters dönmüş
tamamlayıcı diziler sahip parçaları olan tekil oligonükleotid iplikleri
tarafından oluşturulur.Örneğin 16-merd (CGCGCGTTTTCGCGCG)hekzamer
tekrarına sahiptir ve onun kristal yapısı 4T’li ilmeği olan hairpin ve
bir Z DNA hekzamer gövdesi gösterir. B u ters dönmüş diziler DNA
dupleksinde yer aldıkları zaman haç formunun oluşumu için gerekli
koşullar meydana gelmiş demektir.
Haç benzeri (cruciform): Bu iplik içi baz çiftleşmesi içeren bir
yapıdır. Tek bir açılmamış dupleks bölgeden iki hairpin ilmeği ile iki
gövde meydana getirirler. Tersine dönmüş dizi tekrarlar palindromlar
olarak bilinir. Bunlar kısa bir aradan sonra ters yöndeki aynı dupleks
dizinin takip ettği DNA dupleks dizilerine sahiptir. Bu durum decamer
olamayan iki dizinin palindromlarının yer aldığı Pbr322 bakteriyal
plazmidinin içinde de gözlenir. Her ne kadar ilmeklerde bazlar kısmi
olarak depolanıyor olsada tek bir haç şeklindeki yapının oluşumunu
enerji miktarı 75 kjmol kapalı dairesel süper helikal DNA’ların
kullanıldığı bu yapının deneylerinde , bu enerji negatif süpercoillerin
formundaki gerilme enerjisinin serbest bırakılması ile elde edilir.Bu
da haçın kollarının uzunluğu ile doğrudan ilişkilidir. 10,5bç’lik bi
kolun oluşumu süpercoili bir dönüş kadar çözer.


Nadir Görülen DNA Yapıları:
1980’den beri alışılmışın dışında DNA yapıları olduğu bilinmekteydi. Bazıları DNA’ların süper coillerine bağlıdır.
Kıvrık DNA:
DNA duplexleri 150 baz çiftinden daha uzundur. Dairelerin kovalent
kapanış tarafından açık DNA mini dairesini eğriliği diziye bağlıdır.
DNA’nın bu eğriliği tripanozomatitlerden alınan kinetoplast DNA’sı
içinde gözlemlenmiştir. Bu açık DNA mini dairelerinin kaynağını
oluşturur. Kinetoplast DNA’sı kısa A eklere sahiptir. Bunlar genel dizi
tarafından 10 baz çifti aralıklarla yerleştirilmiştir. Herbir tekrar
için 20-25 eğrilik içerir.DNA eğrilmesi bu poli (DA eklerinin
kalıtımsal özelliği olup çok sayıda oligonükleotitler içinde
gözlenebilirler. Richard Dickerson poli (dA) ekleri doğrusaldır. B form
kristal yapıda gözlenmiştir. Eğrilme ise sarmalın sınırları içinde
meydana gelir. Herbir yarım dönme başına bu doğrusal dA eklerinin
tekrarlı değişimi kıvrık DNA’yı oluşturur. (Şekil 16)
W-DNA:
Sol yönde dönen çift sarmal yapı için zikzak model önerilerek
oluşturulmuştur. Daha az dönüme sahiptir. Genel olarak B DNA’ya benzer
bir glikozil geometrisi bakımından Z DNA’ya çok benzer. Sitozin C endo
şeker kıvrımlarına sahiptir. W’de de Z DNA daki gibi minor girintiler
ve major girintiler yüzeyseldir. Z DNA W DNA’dan daha az enerjiye
sahiptir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://meydan.forumm.biz/Meydan-Forum-h1.htm
 
DNA YAPISI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kol10 FoRuM :: Ödevler,Tezler,Konu Anlatımları :: Biyoloji-
Buraya geçin: