Kol10 FoRuM
Sitemize Hoşgeldiniz!!!
Lütfen Üye Olunuz!!!
by Ayaz ve EmrE-X
Kol10 FoRuM
Sitemize Hoşgeldiniz!!!
Lütfen Üye Olunuz!!!
by Ayaz ve EmrE-X
Kol10 FoRuM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Hücre Yüzeyindeki Bazı Yapılar

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
By Emrex
Administratör
Administratör
By Emrex


Erkek
Mesaj Sayısı : 498
Yaş : 31
İş/Hobiler : Site
Lakap : Emre-X
Takımım : Hücre Yüzeyindeki Bazı Yapılar Fenerb10
Ruh Halim : Hücre Yüzeyindeki Bazı Yapılar Images12
--> : Hücre Yüzeyindeki Bazı Yapılar Girisyapfq6
--> : Hücre Yüzeyindeki Bazı Yapılar Kayitol
Kayıt tarihi : 15/06/08

Hücre Yüzeyindeki Bazı Yapılar Empty
MesajKonu: Hücre Yüzeyindeki Bazı Yapılar   Hücre Yüzeyindeki Bazı Yapılar Icon_minitimeC.tesi Ekim 25, 2008 2:50 pm

Hücrenin işlevi île ilgili ya
da diğer hücrelerle ilişkisini sağlayan yapılardır. Hücrenin yaptığı
işe ve bulunduğu yere göre farklılıklar gösterirler.

Mikrovillus
Özellikle
emme görevi fazla olan hücrelerde, örneğin bağırsak epitelinde, hücre
dış yüzeyini artırmak için, hücre zarının bir miktar sitoplazma ile
beraber dışarıya doğru meydana getirdiği, parmak şeklinde 0.6-0.8
mikron uzunluğunda 0.08-0.1 mikron kalınlığındaki çıkıntılardır, ince
bağırsakta her bir hücrede aşağı yukarı 3000-4000 mikrovillus
bulunmaktadır. Bu mikrovilluslar (çoğulu mikrovilli) makromolekülleri
parçalayan ve hücre içine taşıyan enzimleri taşır.

Sıvı
geçirimine (alışverişine) kuvvetlice özelleşmiş (ozmoregülasyon yapan)
hücrelerin taban kısımları (böbrek Malpiki tüplerinin epitel hücreleri)
kaide labirenti denen birçok kıvrım ve girinti taşır. Epitel
hücrelerinin alt kısmındaki "Kaide Zarı" hücre dışı bir yapı ve
salgıdır; epitel hücrelerini alttaki bağ dokudan ayırmaya yarar.

Fagositoz
(Phagocytosis), Pinositoz (P/nocytosfs) ve Eksositoz (Exocytosis) ya da
Eksturziyon (Extursion)

Amikronlar,
yani iyonlar ve moleküller (10 A°)rezorpsiyonla, submikronlar (10 A° -
0.1 mikron) athrocytos'la (atrositozla), mikronlar (0.1 mikrondan
büyük) fagositozla alınırlar. Su gibi küçük moleküllerin birçoğu hücre
içerisine ozmozla, hücre zarının değişmesine gerek kalmadan
girebildikleri halde, bir kısmı, örneğin potasyum ve sodyum tuzları,
diğer makromoleküller gibi pinositoz meydana getirir. Büyük
moleküllerin ve bazı katı cisimlerin hücre içine alınabilmesi için
hücre zarının yapısal olarak değişmesi gerekir. Sitoplazma, büyük bir
cismi, yalancı ayak ya da içeriye çöken bir kesecik (vezikül) meydana
getirerek hücre içine alabilir. Ayrıca hücre yüzeyinde bir takım yarık
ve çukurlar vardır. Bunların içindeki sıvı ve katılar boğumlanmak
suretiyle bir kesecik şeklinde sitoplazma içerisine alınır, işte bu
yolla sıvı maddelerinin hücre içerisine alınmasına pinositoz (Yunanca,
pinein = içmek demektir) katı maddelerin alınmasına fagositoz (Yunanca,
phagein = yemek demektir) her ikisine birlikte "E n d o s i t o z"
denir. Bu yolla, normal olarak bimoleküler yağ tabakasından geçemeyecek
moleküllerin hücre içine nasıl girebildikleri anlaşılır. Hatta aç
bırakılan bir amip % 1'lik globülin çözeltisinden, iki saat içinde
vücudunun % 30-40'ı kadar molekülü bu şekilde alma gücüne sahiptir.
Fagositozla meydana gelen kesecikler diğerlerinden çok daha büyüktür,
içeriye giren bu kesecikler lizozomlarla çevrilerek, onların zarlarıyla
kaynaşır ve böylece kesecik içerisindeki maddeler diffüzyonla zardan
geçecek kadar küçük moleküllere parçalanır. Sadece su ve küçük
moleküllü diğer temel besin maddelerini içeren kesecikler bu
diffüzyonla gittikçe küçülür ve bir zaman sonra da çevresini saran zar
birimiyle birlikte kaybolur. Bununla beraber içerisinde sindirilemeyen
artık madde içeren kesecikler Golgi aygıtı (GA)'nın sisternlerine
kaynaşır ve daha sonra anlatacağımız gibi ekstruziyon dediğimiz yolla
dışarıya atılır.

Buna
karşın Golgi aygıtında oluşan salgılar ve sindirim artık maddeleri zar
biriminden meydana gelmiş kesecikler içinde, zara doğru hareket ederek,
orada hücre zarına birleşir ve kaynaşırlar. Daha sonra dışanya doğru
balon yapan çıkıntılarla (meydana gelen delikten) atılırlar; buna
"Ekstruziyon" (latince Ex= dışarı, trudere= atmak) ya da "E k s o s i t
o z" denir. Kesecik plazmalem-maya yuvarlak bir testi gibi bağlanır.
Testinin ağzı dışarıya dönüktür.Bu testi şeklindeki kesecik,
içerisindeki sıvı aktıkça küçülür ve bir zaman sonra da kaybolur.
Keseciğin de hücre zarına homolog olduğu varsayılmaktadır. Eksositoza
örnek, insülinin kana verilişi gösterilebilir.

Hücreler Arası Bağlantılar (Juncturae Cellularum)
İki
hücrenin birbirine bağlanmasını ve haberleşmesini sağlayan özel
bölgeler olarak tanımlanır. Bu bağlanma çeşitli dokularda çeşitli
şekillerde bulunur. Sinir, duyu ve bazı kas hücrelerinde sinapsis adım
alır. Hücreler arasındaki bağlanmayı şu gruplara ayırabiliriz
Sıkı Bağlantı:
Dış etkilerden vücudu koruyan hücrelerde bulunur. Epitel hücreleri
arasındaki kuvvetli bağlantı bu tiptir. Hücreler arasında aralık yok
gibidir. Yalıtma özelliği genellikle fazladır.

Desmozomlar:
Aynı işlevi yürüten hücrelerin ortak hareket etmelerini ve birbirine
yapışmalarını sağlayan sitoplazmik uzantılardır. Çoğunluk
simetriktirler. Bu uzantılar küçük bölgeler halinde olabilir (düğme
desmozom) ya da hücrenin etrafını çepeçevre sarar (kemer desmozom).
Mekanik etki altında kalan hücrelerde düğme desmozom daha fazladır.
Esasında hücre bağlantıları, hücrelerin serbest yüzünden derinlere
doğru farklı bölgeler gösterir.

Geçit Bölgeleri:
Bir zigotun (çok hücrelide) gelişerek, aralarında düzenleme ve işbölümü
oluşmuş, yapısal olarak farklılaşmış hücreleri meydana getirmesi,
hücreler arasındaki bilgi iletimi ile mümkün olmaktadır. Bu iletişim
madde ve elektrik iletimi şeklinde olabilir. Nitekim 1000 dalton
büyüklüğündeki moleküllerin, hücreler arasında bulunan 10-20 A°
çapındaki geçit bölgelerinden iletildikleri saptanmıştır. Bu geçitler
iki hücrenin birbirine yaklaştıkları bölgelerde oluşan borucuklardır.
Boruculardan, iyonların, şekerlerin, amino asitlerin, nükleotitlerin,
vitaminlerin, steroyit hormonların ve siklik adenozin mono fosfatın
geçtiği saptanmıştır. Keza elektriksel uyarımlar da diğer hücrelere bu
geçit bölgelerinden iletilir, iyonların geçiş sırasında dış ortama
sızmaması için geçiş borucuklarının geçirgenliği normal hücre zarına
göre 1000-10.000 defa azaltılmıştır, iki canlı hücre yapay bir ortamda
yan yana getirilirse, çok kısa bir sürede (saniyeler içinde) hücreler
arası ulaşım bölgelerini oluştururlar. Hücre zarının üzerindeki özel
almaçlar, aynı kökenden gelen diğer hücrelerin tanınmasını sağlarlar,
örneğin embriyonik evrede karmakarışık edilen hücreler, geldikleri doku
çeşidine göre birbirlerini tanıyarak bir araya gelebilirler.

Hücreler
arası ulaşım bölgelerinin oluşumunun ve geçirgenliğinin miktarı Ca + +
iyonlarının hücre içindeki azlığına (normal olarak hücre içindeki
derişimi düşüktür) ve hücre yüzeyindeki glikoproteinlerin fazlalığına
bağlıdır. Hücreler arası bölgede Ca + + ve Mg + + derişiminin fazla
olması, geçit tüpcüklerinin yalıtılmasına, bu da hücreler arası
geçirgenliğin artmasına neden olur. Ca + + iyonları hücre zarına
tutunarak belirli iyonların taşınımını önler, iki hücre arasında bağ
meydana gelince, borucuğun açıldığı yerdeki Ca + + iyonları (borucuk
içinde kalan ) hücre zarından aynlarak sitoplazma içine girer ve
çoğunlukla da aktif pompalanma ile dışarıya atılır (ATP kullanılarak).
ATP sentezi önlendiğinde, hücreler arasındaki bağ yerlerine tutunmuş
Ca4' + iyonları atılmadığı için hücreler arasındaki geçirgenlik (bağ
yapma gücü) azalacak ve hücreler birbirinden ayrılacaktır.

Hücre
arası geçitlerin en önemli görevi, embriyonik gelişim sırasında, bazı
maddelerin hücreden hücreye bu yolla geçerek, doku ve hücre
farklılaşmasını sağlamasıdır. Hücre çoğalmasının da bu yolla
sınırlandığına ilişkin gözlemler vardır. Kanser hücresinde bu bilgi
iletimi olmadığı için (büyük bir olasılıkla hücreler arası bağlantılar
yok edildiği ya da oluşmadığı için), komşu hücrelerin durdurucu
etkisini alamamakta ve sınırsız çoğalma sürecine girerek kötü huylu
tümörleri yapmaktadır. Nitekim kanser hücreleri birbirine ya da normal
hücrelere temas etse dahi bölünmesine devam eder; buna karşın normal
hücreler komşu hücrelere ya da kanserli hücrelere temas ederse,
bölünmesini durdurur ya da sınırlar.

Siller (Cilia cellularia)
Bazı
hücrelerin yüzeyinde sil (kirpik) ve kamçı olarak isimlendirilen
yapılar vardır. Hareketli olanlara "Kinetosilia", hareketsiz olanlara
"Stereosilia" denir. Stereosiller, kinetositlerden uzundur ve kinetozom
(dip taneciği) taşımazlar. Şillerin uzunluğu 5-10, kalınlıkları
0.2-0.25 mikrondur. Bulundukları hücrede sayıları çok fazladır.
Flagellumlar (kamçılar) bulundukları hücrede ya bir ya da birkaç
tanedir; uzunluğu 150 mikrona ulaşır, insandaki spermanın kuyruğu kamçı
yapısındadır; uzunluğu 40-50 mikrondur. Çok sayılı kamçıya ependym
(omurgalı hayvanların merkezi sinir sistemini örten epitel)
hücrelerinde rastlanır.

Bütün
titrek siller ve kamçılar hemen hemen aynı yapıya sahiptir. Enine
kesitte 11 adet boyuna uzanan mikrotubulustan meydana geldiği
görülmüştür. Bunlardan iki tanesi ortada yer alır (Diplomikrotobulus
Sentralis), diğer 9 tanesi 2'li mikrotubuluslar halinde çevreye
sıralanmıştır (Diplomikrotubulus Periferiki). Ayrıca bir üçüncü
mikrotubulusa ait olduğu sanılan ve belirli yönde yer almış çıkıntılar
vardır. Kamçı ve Şiilerin enine kesitinde, ortadaki filamentum
aksiyaleyi oluşturan kısım bu fibrillerdir. Bunun etrafında bir matriks
kısmı ve en dışta da plazmalemma bulunur. Gerek siller gerekse kamçılar
hücre dışında (Pars Ekstrasellularis) ve hücre içinde (Pars
interselularis = Korpuskulum Bazale) kalan iki kısıma ayrılmıştır.
Hepsi bir taban taneciğinden çıkmıştır (Bazal Granula). Bu taneciğe
sinilerde Kinetozoma, kamçılılarda Blefaroplast ve çok hücrelilerin
spermasında (kuyruk taneciğinde) Proksimal Sentriyol denir. Şillerin ve
kamçıların bu taban taneciği ile bağlantıları kesilirse, hareket
yeteneklerinin yitirildiği görülür. Şiller arasındaki eşgüdüm
ilginçtir. Bir sildeki impuls diğer bütün Şillere, hatta komşu
hücrelerdekine kadar geçerek, hepsinin belirli bir düzen içerisinde
hareket etmesini sağlar. Kendi başlarına (otonom) hareket etme
yetenekleri vardır, örneğin, ölen bir insanın, burun mukozasındaki ve
böbrek kanallarındaki siller öldükten 2-3 gün sonra dahi hareketlidir.
Kurbağaların, memelilerin ve yumuşakçaların ışığa karşı duyarlı
hücreleri (çomakçılar ve koniler), sölenterlerdeki knidositler
değişikliğe uğramış bir sildir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://meydan.forumm.biz/Meydan-Forum-h1.htm
 
Hücre Yüzeyindeki Bazı Yapılar
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kol10 FoRuM :: Ödevler,Tezler,Konu Anlatımları :: Biyoloji-
Buraya geçin: